Kamu Davası Adli Sicile İşler mi? Bilimsel Gerçeklerle, Sade Bir Bakış
Adalet sistemine bilimsel bir merakla bakan biri olarak, “Kamu davası adli sicile işler mi?” sorusu hep ilgimi çekmiştir. Çünkü bu soru, hem hukuk mantığının hem de toplumsal algının kesişiminde yer alıyor. Çoğu insan, kamu davası açıldığında adının “sabıka kaydına” işleneceğini düşünür. Oysa işin içinde, yargının işleyişini anlamak için biraz bilimsel bir gözle bakmak gerekir.
Kamu Davası Nedir? Bilimsel Açıdan Bir Tanım
Kamu davası, devletin toplumsal düzeni korumak için, bir suç işlendiği iddiasıyla sanık hakkında açtığı ceza davasıdır. Burada birey değil, toplum adına hareket eden bir otorite vardır: Cumhuriyet Savcılığı.
Bilimsel olarak bakıldığında, kamu davaları cezai sorumluluğun araştırıldığı süreçlerdir. Ancak bu süreçte her sanık “suçlu” değildir; bu yalnızca “iddia” aşamasıdır. İşte tam da bu nedenle, kamu davası tek başına adli sicile işlemez.
Adli Sicil Nedir? Hukukun Bilimsel Veritabanı
Adli sicil, yani halk arasındaki adıyla sabıka kaydı, yalnızca mahkeme kararıyla kesinleşmiş cezaları içerir.
Türk Ceza Kanunu’nun 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’na göre, adli sicile işlenecek bilgiler şunlardır:
Hapis cezaları (kesinleşmiş olanlar),
Adli para cezaları,
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemiş mahkûmiyetler,
Bazı özel yasalar gereği verilen güvenlik tedbirleri.
Yani sadece “dava açıldı” diye bir kaydın oluşması mümkün değildir. Bilimsel olarak da adli sicil sistemleri, veri doğruluğu ve kişisel hakların korunması esasına dayanır.
Bir Deney Gibi Düşünelim: “Suçlama” ile “Suçluluk” Aynı Şey midir?
Bilimsel bir yaklaşımla düşünelim. Bir deneyde, bir hipotez test edilmeden “doğru” kabul edilebilir mi? Elbette hayır.
Kamu davası da tıpkı bu hipotez gibidir: Savcılık bir iddia ortaya koyar, mahkeme bu iddiayı test eder.
Ancak sonuç kesinleşmeden, kişiyi suçlu kabul etmek bilimsel düşüncenin de hukuk mantığının da ruhuna aykırıdır.
Bu nedenle kamu davası açılmış olması, kişinin adli siciline işlenmez. Ancak mahkeme kararıyla mahkûmiyet kararı verilirse, işte o zaman bu sonuç adli sicile kaydedilir.
Verilerle Desteklenen Gerçekler
Adalet Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 2,5 milyon kamu davası açılıyor.
Bunların yaklaşık %35’i beraatle, %45’i mahkûmiyetle, %20’si ise düşme veya uzlaşma kararıyla sonuçlanıyor.
Bu şu anlama geliyor: Açılan her 10 davadan yalnızca 4’ü mahkûmiyetle sonuçlanıyor — yani sadece bu 4 dava, adli sicile yansıyor.
Kalan 6 dava için, kişilerin sabıka kaydında hiçbir iz oluşmuyor.
Bu da hukuk sisteminin, masumiyet karinesine saygı duyan yönünü ortaya koyuyor.
Bir Hikâyeyle Açalım: “Ali’nin Dava Süreci”
Ali, bir belediye çalışanı. Hakkında zimmet iddiasıyla kamu davası açılıyor.
Gazetelerde adı geçiyor, insanlar konuşuyor, ama Ali’nin tek istediği şey “temize çıkmak.”
Aylar süren yargılama sonunda beraat ediyor. Ancak o süreçte en çok korktuğu şey şu: “Acaba bu dava sicilime işler mi?”
Sonuç: Hayır. Çünkü beraat etti, ceza kesinleşmedi. Ali’nin adli sicili temiz kaldı.
Bu hikâye, aslında Türkiye’de binlerce kişinin yaşadığı endişeyi özetliyor.
Bilimsel Perspektiften Adalet: Verinin ve Algının Çatışması
Bilimsel açıdan bakıldığında, hukuk sisteminde veri ile algı arasında bir boşluk var.
Veri diyor ki: “Adli sicil yalnızca kesinleşmiş cezaları içerir.”
Ama toplumda algı şu şekilde: “Hakkında dava açıldıysa sicile işlenmiştir.”
Bu farkın temel nedeni, yargı sürecine dair bilgi eksikliği.
Toplumsal bilinç düzeyini yükseltmek için, kamu davalarının ne anlama geldiğini sade bir dille anlatmak, aslında adalet sistemine duyulan güveni de güçlendirir.
Geleceğe Dair: Şeffaf ve Bilimsel Bir Adalet Sistemi
Daha güvenilir bir sistem için:
Adli sicil kayıtlarının halka açık değil, sadece yetkililerce erişilebilir olması,
Kamu davalarına dair bilgilendirici içeriklerin yaygınlaştırılması,
Yargı süreçlerinde veriye dayalı analizlerin artırılması büyük önem taşıyor.
Sonuç: Bilgi, Önyargının Panzehiridir
Kamu davası açılmış olması, kişinin suçlu olduğu anlamına gelmez ve bu süreç adli sicile işlemez.
Adli sicil, yalnızca bilimsel anlamda “kanıtlanmış” yani kesinleşmiş sonuçları kaydeder.
Bu farkı bilmek, hem kişisel haklarımızı korumak hem de toplumsal adalet algısını güçlendirmek açısından çok değerlidir.
Peki sizce toplumun adalet algısı ile hukukun bilimsel gerçekleri arasında neden bu kadar fark var?
Bir dava açıldığında, insanlar neden hemen “sabıka” kavramını hatırlıyor?
Yorumlarda konuşalım; belki de birlikte daha bilinçli bir toplum inşa edebiliriz.